15 Mayıs 2012 Salı

SİMONE DE BEAUVOİR OLABİLMEK.

Bir ses yükseldi aniden 1940 larda. Fransa\'nın entellektüel çevrelerinde
O ses önce modern feminizmin temellerini atacak, sonra zamanın en azılı feministlerine ilham olacaktı.
Doğumundan 100 yıl sonra bile dünya kadın hareketi tarihinde hala adindan söz ettirecekti..
Yazar Akademisyen Düşünür Aktivist Filozof
KADİN..
SİMONE DE BEAUVOİR...

"Bir " muhteşem annelik" söylemidir tutturmuşşunuz gidiyorsunuz dedi kısaca..Bu söylemi acımasızca eleştirdi..1940\'larda yani henüz kimsenin bunlari kolay kolay sorgulayamadığı bir dönemde..O zamanin popüler kültürü de entellektüel çevreleri de henüz kadinin o alışılagelmiş,herşeyden önce anne ve eş olma önceliğinin nedenini sorgulayamazken o yazmaya başladi...Her kelime her cümle her düşünce cüretkarca çıktı Beauvoir\' un kaleminden..
Haliyle tüm dikkatleri üzerine çekti..
Zamanin alışıldık önkabullerini bir kenara itmek zordu haliyle cinsiyet eşitsizliğini içsellestiren eril düşüncenin karşisinda..
Orta sinifin büyük çoğunluğu ondan nefret ederken o sivri dilinden ödün vermedi ve kalemini sivriltmeye devam etti.
Simone de Beauvoir önce, Kadın: Efsane ve Gerçek adlı denemesini yazdı. Bu denemesinde erkeklerin kadınları, erkekleri yanlış havalara, izlenimlere sokan gizemli “diğer”ler olarak gördüğünü iddia etti. Ve erkeklerin, bu “diğer”olma durumunu, kadınları ve onların problemlerini anlamadıklarına, onlara yardım etmediklerine hatta onlara uyguladıkları baskılara bir neden olarak kullandıklarını iddia ederken bu durumun tüm toplumlarda klişeleşmiş bir hal aldığını ve her zaman hiyerarşiyi elinde tutanların güçsüzleri “diğer” olarak tanımladığını ve onları etraflarında dolaşan karanlık gölgeler olarak nitelendirdiğini savundu. Bu durumun sınıflar arasındaki ilişkilerde, dinsel, ırksal ayrımların mücadelesinde her türlü karşıtlıkta görüldüğünü ama hiç karşıtlıkta “diğer” nitelendirmesinin ve “diğer”e yaklaşımın kadın-erkek ayrımındaki kadar klişeleşmiş bir hal almadığını, hayatın mevcut düzenine gerekçe olarak gösterilmediğini söyledi.
1949 da Fransa da yayınladığı "İkinci Cins" adli kitabinda feminist bir varoluşculukla göze çarpti.Varoluşçulukta olduğu gibi de Beauvoir temel prensip olarak var oluşun özden önce geldiğini kabul edererek “Kadın doğulmaz kadın olunur.” prensibine ulaşti.
Özellikle varoluşçuluk hakkinda hayat arkadaşi,ruh ikizi Jean Paul Sartre\' dan etkilendiği söyleniyor. Ama inandığı düşünce söz konusu olunca kendi bağımsız karşıt sesini de Sartre a karşi yükseltmekten çekinmediği de bir gerçek.
Dönemine göre şüphesiz oldukça iddiali ve cüretkardi..
Peki nerden geliyordu bu vurdumduymazlik ve kendinden emin olma hali diye soruyor insan..Koyu katolik annesinin ve bilinemezci babasinin tam karşıtı bir karakter büyütmüştü içinde besbelli.
Ama varolusçulukla beslediği fikirleri,Sartre a yazdiği mektuplar Beauvoir\' a yönelttiğiniz her sorunun cevabini veriyor kendi içinde... O sanki bunlari soracağınızı bilerek yazmış.

İnsan 21. Yüzyılda oturmuş Beauvoir hakkında yazarken onu kıskanmadan imrenmeden edemiyor...
Şu an kadin haklarinda, kadin hareketinde edebiyat çevrelerince yol katedildiği söyleniyor ve hala birçok kadin yazar yaftalanmaktan dışlanmaktan korkarak yazıyor.İç acıtıcı olansa hemcinslerini buluyorlar karşılarında önce..Hepsinin zihninde kalbinde birikmiş çok şey var belki ama yine de yeterince sivriltemiyor hiçbiri içinden geldiği gibi o kalemi..
Çoğu kadının sahip olduğu kendi içinden geliyor sandığı gelenekselleşmiş birçok anlayiş sadece toplum ürünü belki ama bazi dayatmaları öylesine içsellestirmişiz ki kadin yazara sansürü önce hemcinsi uyguluyor...

Bu yüzden ki Türkiye\' de çoğu kadin önce kendi olamadan kendini taniyip geliştiremeden anne ve eş olmaya itiliyor..Ya da kadinin toplumdaki macerasında kapilar bir şekilde bu fikre açiliyor.
Toplumumuzdaki birçok ironi birçok trajedi bu anlayis yüzünden belki ama hala yüzleşebilmiş değiliz..

Zamana,şartlara,kişilere aldirmadan kendimiz gibi olabilmek ve Beauvoir kadar cesur ve farkinda olabilmek dileğiyle...

17 Ocak 2012 Salı

Ben Hrant'ım Sizi Bilemem?!

Ben HRANT im. Aman aman korkmayin "hepimiz" demiyorum. Ben HRANT im sizi bilemem...
Ben HRANT im.
-Bir kac ici yanan insan HRANTIZ diye sokaga dokuldugunde Türk kimliklerini yitireceklermiscesine hircinlasan korkaklara inat.!
-Ben HRANT im kimi, neden oldurdugunu bile bilmeyen bir cocugun kahraman ilan edildigi katillerin beresi kadar BEYAZ BU ULKEYE INAT:
Sizi bilemem.
-Ben HRANT im edebiyattan edebiyatciliktan bir haber olup,bir kac gazetenin bir kose yazisindan cimbizla cektigi bir kac soze inanan ve hicbir yazisini okumadiklari bir yazar hakkinda bu bir kac sozden ilham alip ahkam kesebilen akil dostlarima inat!
-Ben HRANT im bir diaspora ermenisi ile bir Turkiye asigi, humanisti ayni olcude yargilayanlara inat!
-Ben HRANT im ve bu sizin fasist giyotininizde basimin kesilmesine sebep olacak belki ama HRANT m.
-Ben HRANT m UGUR MUMCUyu vuran zihniyetle HRANTi vuran zihniyetin ayni zihniyet oldgunu inatla idrak edemeyenlere inat ben HRANT m UGUR oldugum kadar!

"Evet, bizim bu topraklarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin. Bu toprakları alıp gitmek için değil. Bu toprakların gelip dibine gömülmek için..."


HRANT DINK


-BEN HRANT`M KORKULARININ BEDELINI GUVERCINLERE ODETEN KORKAKLARA INAT!
-BEN HRANT m BEŞ YILDIR. Bu KEMALligimden birsey eksiltti ne TURKlugumden.
-BEN HRANT ´M SIZI BILEMEM.

15 Aralık 2011 Perşembe

.....Aşkına

Beyninizde bir şimşek çakar önce o gelir aklınıza..
O
Aşkın yumuşak ve yoğun tarifidir..
Aşk onun özünde gizlidir..
Aşkın çekirdek halidir.

Eksikliğini olur olmaz her yerde hissettirebilir ve size o an yaptığınız herseyi erteletebilir..

Üst damağınızda ufak bir sızlama hissedersiniz önce sonra damağınızdan sızıp beyninize doğru adım adım ilerler bu sızlama..

Yutkunursunuz şöyle bir yok olacak gibi değil. O sızı boğazınızdan yavaş yavaş midenize doğru iner...

El ayak titremeye başlar..avuç içlerinizde soğuk bi nemlilik hissetmeye başlarsınız..

Dudaklarınızı ısırdığınızı farkettiğinizde sabrınızın sonu gelmiş sizinse sonunuz yakındır.
Gözlerinizi kapatir yutkunur dilinizle dudaklarinizi islatir aşk uğruna yüreğinizdeki derin inanç ve müthiş bir motivasyonla harekete geçersiniz.
Kimsenin duymadığı o kokuyu duyar takip edersiniz...
Adım
Adım
Kalp atışlarınız hızlanır
Tansiyonunuz yükselir...
Nefes nefese kalırsınız..
Sonra
Kokuyu daha keskin duymaya başlarsiniz..
Yaklaştınız
Kokuyla burun buruna geldiğinizde gözlerinizi kapatırsınız içinizde bişey "oh be" der.

Siz az önce o atraksiyonu yaşarken
Meğerse hiç bilmediğiniz diyarlarda
Aşkın en tutkulu çekirdekleri sizin için bir araya gelip öğütülmüş de demlenmiş de haberiniz yok!
Yumuşak içimli yoğun aromalı,
Kokusu artık burnunuzda
Sicakliği parmak uçlarinizda
Nabiz ve tansiyon normale döndü..
Sakince oturup,dilinizi ve damağınızı o kadifemsi ıslaklıkla baş başa bırakabilirsiniz artık...
Mutluluklar :)

Not:Öğütmeden pişirmeye servise kadar hakkı verilmiş bir kahve ise..
Ve siz onu incitmeyecek, egosuna gerektiği özeni gösterecek ,ona yeterli zamani ayıracak bir kahve sever iseniz zaman mekan fiyat farketmez gönül rahatlığıyla tüketebilirsiniz.
Lütfen ucuz suruplu,kahvemsi,beceriksizliği krem şanti ile kapatılmaya çalışılan o garip sıvılardan içmeyin.
Proton ve elektron kokan o garip ,gürültü ,bardağın içine tanımlanamamış sular akıtan o makinelerden uzak durun.. O instant coffeeler kahvenin kuyusunu kazan kiskanç, taklitçi arkadaşları sadece onlardan da uzak durun..

Hayat kısa...
Hayat Zor...
Ve iyi kahveyi hakediyor..
Kahve aşkına kahve için!
Ama KAHVE...

4 Ekim 2011 Salı

Etrafimda gürültü yapan herşeyin sesini kisip,elimde avcumda icimde zihnimde biriktirdiklerimi, dilimin ucuna getirip getirip söyleyemediklerimi toparlayip ve söyle bir ayaklarimi uzatip bir sigara yakip kendi kendimle konuşmayali çok oldu.
Herkesin vardir bir zihinsel detoks yöntemi benim ki de bu sanirim.Zehrimi böyle akitiyorum ben de yolumu böyle buluyorum. Yazarak ya da yazamayarak bir yol ciziyorum belki kendime...Yepyeni "belki"ler kesfediyorum kendimle igili.."belki de boyle" "belki de soyle" gibi...
Kendi kendime sorduğum "acaba" li sorulari kesin hükümler vermeden yine kendi kendime "belki" lerle cevaplamak en gözde uğraşım son günlerde...
Etrafimdaki kesin hükümlerin,kendinden son derece emin beylik laflarin ve sahiplerinin zehirlerinden ve önyargilarindan bu sekilde ariniyorum arinmaya calisiyorum BELKİ..Sizi de yipratmiyor mu şu etrafinizdaki hiç birsey bilmemekten guc alan cok bilmislik! Sizi de yormuyor mu acinasi,cahil,ama herseyi bilen herseyi kucumseyen binlerce gaf ve gaf sahibi...
Acinasi,acikli,gulunesi belki bunlarin hepsi bosuna yoruyoruz aslinda kendimizi?
Bu kadar laf salatasi yaptiktan sonra simdi bu cumle NİYE? Mİ?
Himmm
Aslinda
Sey
Belki de...
Ya birakalm gitsin iste!
NİYE Mİ?
E NE BİLİYORUZ Kİ?(Montaigne)
Di mi? :))

12 Temmuz 2011 Salı

Kabuksuzlara ithafen

Bazıları duramaz yerinde...içleri kıpır kipirdir batar oturdukları yer..beyinlerinde hep bir fırtına kanlarında hep bir kaynama...ait oldukları zaman ait oldukları yer ait oldukları hersey dar gelir onlara hep ait olmadıkları zamanda ve yerdedir akılları..damaklarında tat kaybolmamisken tatmadiklarindadir akılları...tatları zamanı mekanları kaçırırlar sanirsiniz..kaçırmazlar! Aynı anda var olanın tadını çıkarırken var olmayana duydukları özlemden haz alabilirler...hep doludur ajandaları,hep vardır bir planları..
Fenomen dinlerken powerturkteki şarkıyı kaçırıyorum diye tedirgin olabilecek kadar farkindadirlar hayatın kısalığının...!
Kabuklarına sigamazlar tabiri caizse diyemiyorum. Yoktur kabukları...bir kabuğa sokmaya çalışırsanız sizi de o kabuğu da kırarlar...Bedenlerinin dısında hayattan keyif almanın verdigi manevi bir zırhları vardır.. Bir çeşit feromondur bu belki de uzaktan alırsınız o kokuyu o enerjiyi...kırılan kalplerini çabuk toparlarlar mutevazidirler bu konuda siz onları evde üzülüyor zannederken onlar içkiyi de hayatı da sünger gibi çekmektedir..
Çevremde cok insan var böyle bende yerinde duramayanlardanim ama bu bahsettigim insan kitlesi beni bile asan cinsten biri su an alacati da İstanbul sosyetesine 32 dış siritmakta biri evde gelecek misafirlerine yemek yapmakta digerinin ne yaptığını kestiremiyorum sınırlar dısında :)
Sefa pezevenliginin sozlukteki karşılığı olan ben kıçımı yaymış,huzursuz ruhum ve kahve bazlı frappucinomla başbasayim keyif gazetesinin genel yayın yönetmeni huzursuz ruhlar dergisinin bas yazariyim..
Sevgiler..

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Şarap misali yaşamak lazım onun gibi yaşlanabilmek için...

  Bir temmuz akşamı, sigaram kendi kendini içiyor ben düşünmeye dalmışken...Bir kadeh şarap kelimelerime eşlik ediyor.Kelimeler aldı başını gidiyor..Yalnızlık,aşk,korkular,kuruntular,mutluluklar üzerine düşünmeden edemiyor insan.Hafif esen rüzgar insanı düşünmeye itiyor. Esen imbat galiba..Anlamam gerçi hangi rüzgar nereye eser beni nereye sürükler boşvermişliğime şaşkınım bu ara. İ.
  Şarap burnumu uyuşturmaya başlamışken umrumda da değil doğrusu..Norah Jones 'Back To Manhattan' söylüyor fonda ve içim uzun zamandır olmadığı kadar huzurlu..
   Umrunda olmamalı bazen hiçbirşey..Zaman akıp giderken, nereye estiğini bilmediğin rüzgarlar eserken, düşünmemeli insan bazen..Düşünmemeli hiçbirşeyi!..Hiç kimseyi!..Kim nederi..!
Düşünmemeli bazen insan, akmıyor yoksa zaman...Ölümü düşündüm uzun süre..Yaşlanmayı sonra..Sonra dedim bırak bunları Mel..Denize girerken kumların üstünde bıraktığım terliğim gibi bıraktım.Ben serinlerken o yanarsa yansın.....! Çıkar bi suya sokarsın geçer...Çok zor biliyorum ama..Bırakmalı bazen herşeyi bir kenara..
 Sevdiğinin kollarında bırakmalı mesela..
Şehrin sıcağında bırakıp serin bir yerlere kaçmalı ya da.
Ne biliyim yatağa girmeden önce uyuduğun odanın dışında bırakmalı en azından.Hindistan cevizli bi güneş kremi tenine işlerken güneş ışınlarıyla gökyüzüne yansıtmalı tüm sıkıntıları...Bikinini sımsıkı bağlarken içindekileri sıkıntıları da bağla hapset bir köşeye...
  Bırakmak lazım bazen akışına..Bari bu aylarda tek derdimiz ayaklarım kum oldu olsun...Dalga sesinden başka bir ses duymasın kulaklarımız...Yakmasın hiç birşey güneşin dışında...Denizden çıktıktan sonra duşta bıraktığın tuzlar gibi bırak herşeyi bir kenara...
  Umrunda olmamalı bazen hiçbirşey hayat küçük şeyleri dert etmek için fazla kısa...Karar,hafif,rahat yaşamak lazım biraz..Şarap içer gibi yaşamak lazım be..Şarap gibi yaşlanmak için...Ne beyaz şarap kadar net!Ne kırmızı şarap kadar derin.. Bir kadeh rose tadında yaşamak lazım biraz netlik biraz derinlik..Biraz meyvemsi biraz kekremsi...Ne yaşarsan yaşa ister sarhoş etsin ister sadece keyif versin..Tadı damağında kalacak şekilde içmek lazım hayatı...
 

5 Temmuz 2011 Salı

Lüfer, hamsi, kalkan / daralıyor zaman...

Lüfer, hamsi, kalkan / daralıyor zaman...: "“Seninki kaç santim?” kampanyası yarım milyon insanın desteğiyle devam ediyor. Denizlerimizin ve balıkların geleceği için, iş işten geçmeden, daha fazla ertelemeden, hemen şimdi eyleme katıl."