31 Aralık 2010 Cuma

hiç bir zaman kaybeden....

       Koca bir yıl geçti üstümüzden kimimizi ezdi geçti kimimizi yükseklere taşıdı şaka maka geçti gitti...
Neler yaşandı neler paylaşıldı neler kazanıldı neler kaybedildi neler öğrenildi..Kimler sevildi,kimler unutuldu..
  Bir dost kazandım ben 2010 da. Birlikte aşkın mutluluğunu da acısını da doruklarda yaşadık.Birlikte dibe vurduk. Birlikte kalktık birlikte yürüdük birlikte koştuk.Birlikte ağladık birlikte mücadelede ettik.Birlikte meydan okuduk bizi biz olmaktan uzaklaştıracak herşeye.. Birlikte savaştık kendi benliğimizle..Birlikte içtik en güzel kahveleri birlikte tattık bahanesi kahve olan en güzel sohbetleri.. Birlikte sarhoş olduk aşktan da şaraptan da...Birlikte ayıldık sonra aşkın acısıyla...
 Bir sigarayı dönmek gibiydi paylaştığımız acılar o ağladı ben ağladım o kızdı ben kızdım o güldü ben güldüm...
Hıçkıra hıçkıra ağladık bağıra bağıra kahkahalar attık  kim neder diye bi an bile arkamıza bakmadık.Ortalığı birbirine kattık koca bir yıl belki bizi ezerek üstümüzden geçtğini sanıyor ama hiçbir zaman kaybeden biz olmadık.Yastıklarımız sırılsıklam uyuduk ama hersabah yine hayat bize güzel diye uyandık...
 Can yoldaşım ilkim kurtgel seninle bir yıl yıla daha meydan okuyacak olmak çok güzel...
                                                                                                 Mel...

30 Aralık 2010 Perşembe

Yoruldum...

    Ben yoruldum seni yazmaktan... Yazarsam rahatlarım diye kendimi avutmaktan yoruldum...Her yerde seni aramaktan yoruldum...Seni cümlelerin öznesi yapmaktan da yoruldum artık...
     Sen yanımdayken sensiz hissetmekten yorulduğum için şimdi sen yoksun...En çok sana bunu anlatmaya çalışmaktan yoruldum.
    Benliğim,sensizliğim ve senin yanında duyduğum o kuşku ve çelişki dolu sessizlik arasında kalmaktan yoruldum..
 
    Omuzlarımdaki yükü her hissedişimde uzun soluklu sensiz yolculuklar hayal ediyorum..Bu sefer olacak diyorum bu sefer olacak.. Her seferinde omuzlarma biraz daha yük yükleyip yolumu kesiyorsun...Yoruldum..
  Bir insanı kendisi olmakla birine ait olmak gibi keskin ve acımasız bir çizgide bırakmak kadar büyük bir kötülük var mı? Bu kötülük dahil bütün kötülükleri yapıyoruz birbirimize.. Yo-rul-dum..
   Aşka fedakarlık derler  fedakarlık falan değil aşk, bencilliğe makyaj yapıp birbirine yutturmak..Karşılıklı fedakarlık adı altında ego tatmini...
  Yoruldum inanmaktan...Her seferinde inanmaya korkarken ne olduğunu anlamadan kendimi körü körüne bir inanmışlığın içinde bulmaktan yoruldum...
      Ben kendimden ödün vermekten yoruldum masallarda dinlediğimiz şu aşk dedikleri şey uğruna...

pardon?

   Derdimiz ne anlayamadım? Birbirimizle mi derdimiz yoksa kendimizle olan tüm dertlerimizin hırsını birbirimizden mi çıkarıyoruz? Kendimize olan tahamülsüzlüğümüzün bir nevrozu mu bu birbirimize olan hırçınlığımız..?. birbirimize dişlerimizi gösterdiğimizde, açıklarımızı ortaya çıkardığımızda,şu bitmeyen lafın altında kalmama kendini ezdirmeme mücadelesi girişimlerinde kurtuluyor muyuz içimizdeki bizden?Birden olandan çıkıp olması gerekene mi dönüşüyor hayatımızdaki gerçekler? Nedir yani kimi kandırıyoruz? Kendimizle bir derdimiz var o açık! E daha kendimizle derdimizi çözememişken ne diye başkalarının başına dert oluyoruz ki.. bi haddimizi ve sınırlarımızı bilsek..
çirkinleşmesek..
küçülmesek...

26 Aralık 2010 Pazar

Yazmazsam daha çok batacak...

  Bir şey olur ya bazen bedenine ruhuna beynine birşey batar.Birşeyin eksikliğinin verdiği rahatsızlıkla birşeyin varlığının verdiği rahatsızlık arası birşey..Kestiremezsin...Birşeyin eksikliği gibi alkol desen değil sigara desen değil..Birşeyin varlığının ağırlığı gibi..Yok o da değil..
 İşte öyle birşey var,ya da birşey yok bedenimde ruhumda beynimde bu akşam..Ne olduğunu kestiremiyorum..Beynimde birşey var bu akşam birşey batıyor,tenimde birşey var birşey batıyor,ruhumda birşey var çok acıtıyor..Nedenini bilmiyorum...Belki de biliyorum sebebini çok iyi, kendime itiraf edemiyorum...
Nedeni? YOK? Nedeni VAR? Ben konuşamıyorum.. Dilim mühürlü kalbim gibi ,tenim gibi beynim gibi.
Batan şey mühürlerim mi yoksa?Ellerimle mühürlediklerim mi? Çok iyi bildiğim birşey var mühürlerim yaralarımın kabukları.. Peki ya kaldırsam çok kanar mı?

Yalanlar yara açar, kendimize yalanlar söyler o yalanların arkasına saklanırız kabuk bağlar..Mühür olur batar..Kaldırmayı deneriz kanar...Ardından gurur gelir, biraz yaraya tampon yapar...Yeni yalanlar gelir yarayı sarar,sen kendine yeni yalanlar söylersin o yalanlar yarayı saklar..Sen görmesende o yara kanar kanar kanar..

Mühürlediğim yaralar batıyor bu akşam ruhuma tenime beynime bedenime... Çok acıtıyor...

Kandırsam kendimi mühürlemeye devam etsem dilimi,kalbimi,beynimi,tahammül edilmez bir acı var..
Bıraksam yaralarımı kendi haline o zaman da dayanılmaz bir kan kokusu var...

Anlaşıldı,bu gece bu odada bol bol ikilem bol bol çaresizlik var...

25 Aralık 2010 Cumartesi

İtiraf ediyorum..

itiraf ediyorum.


ben bir hukuk fakültesi öğrencisiyim.

hukuk başlangıcı çalışmam gerekirken vogue türkiye.com sayfasına yapışmış bir hukuk öğrencisiyim.medeni pratik çalışmam gerekirken saç bantları tasarlıyor bütün gün kahvemi neyli içsem acaba diye düşünüyorum.çoğu sınıf arkadaşımın sık kullanılanlarında kazancı,resmi gazete vs ekliyken. bende salıncaktaikişi vogue vs. gibi dalımla ilgisiz alakasız bir sürü site ekli.hava soğuksa,yağmur yağıyorsa ve arabayı alamadıysam okula gitmiyor evde çalışırım diye kendimi kandırıp bütün gün klasik audrey hepburn filmleri izliyor mecmua karıştıryor akla gelmedik sanatsal faaliyetlerle uğraşıyorum.bir kere hapşırdığım için okula gitmediğim zmanları biliyorum.iyice hasta olur hiç gidemem diye kandırdım kendimi.ben bir hukuk öğrencisiyim.oğuzman doktrinlerini okumam gerekirken,roman okuyorum.roma sınavından bir gün önce evde roma çalışıyor olmam gerekirken roma kitabımı alışveriş merkezinin raflarında unutuyorum.vizeler başladı.belki en vurdum duymazınız bile çalışıyor ama benim hala tek derdim bergamotun çaya,damla sakızının türk kahvesine,sarah jessica parkerın o kısacık boyuna o kıyafetlerin nasıl yakıştığı.kızlarla buluşmak uğruna ektiğim dersler,hoca kitabı okuyo diye girmediğim dersler,okuma salonunda çalışıyo görünen bedenim ve çalışan hayal gücüm cabası.sınavlar devam etmekte,ayaklarımı uzattım müziğimi açtım tütsü yaktım tiffanyde kahvaltıyı 5. kez izlemeye hazırlanıyorum.

görüldüğü üzere imla kurallarına da uymuyorum.itiraf ediyor ve rahatlıyorum...
sevgilerle...

uykusuz monolog 3 (Aşk mı şu yalnızlık dedikleri şey yoksa ? :-o)

Tattığım bütün yalnızlıkların tadı aynı,tenime değen bütün yalnızlıkların bıraktığı koku kadar tanıdık...Alışıldık...
Yalnızlıkların birbirinden farkı yok zerre kadar..Hepsi en başta birbirinden duygusal,birbirinden aşık.
Ve onları kabullendiğin anda birbirinden bencil bütün yalnızlıklar birbirinden cüretkar ve hızlı seni hayalkırıklığına uğratmak konusunda...
Dikkat et bak hayatına giren bütün yalnızlıklar birbirinden buruk; yalnızlığını kalabalık masalarda gizlemeye çalışırken içtiğin şaraplar kadar buruk ve içtiğin şaraplarla yarışıyorlar kanına karışmak konusunda.. Yalnızlığını avuturken içtiğin şaraplar gibi tüm yalnızlıklar fazla ısınınca tadı kaçıyor fazla soğuk içilirse tadı alınmıyor...
"Yalnızlığın hakkını vermek".."Akıllı yalnızlık" gibi avuntularla etkisini biraz kaybettirsede..senden benden güçlü şu yalnızlık...Ve senin benim kadar her yerde...
dinlediğin müzikte,yemek yerken yan masadaki çiftin kahkahalarında,telefonuna gelen indirim mesajlarında :),kendini şımartmak adına yaptığın herşeyin içinde yalnızlık...
Onunlayken hissettiğin şey belki de yalnızlık..Ondan beklentilerinde,belki de onun senden beklentilerinde...
"O" nun yanında mı yalnızlık yoksa onsuzlukta mı?
Kıskanmak mı onu şu yalnızlık dedikleri şey yoksa?
Kısıtlayıp kısıtlanmak mı yalnızlık yoksa?Onun elleri senin tenin mi acaba yalnızlık?
Sevgin kalbine sığmadığı için,kendin gibi olduğun için aldatılmak mı acaba?
Onun erkekliği senin iffetin mi yalnızlık?
Dominantlık mı maçoluk mu?
Taktikler bütünü mü  yalnızlık,kasıtlı olarak telefonu geç açmak mı?Sevdiğini belli etmeyerek yaşanan sevgimi?
Rol yapmak mı?
Zora katlanamamak mı?
.....çoğaltılabilir örneklerden mi ibaret yalnızlık.!
"Bekarlık sultanlıktır".."onu seviyorum ama kendimi daha çok klişilerine inanıp".
Hergün sapık gibi onun profiline bakmak mı :)) ?
Hergece kendi kendine onunla konuşmak mı? çalan her telefona koşmak mı? bir süre sonra artık hiç bir telefona koşmamak mı?Tam aklından çıkardığında çalan telefonlar mı? :D ne demeli..

Aşk dedikleri şey mi şu yalnızlık?yoksa ızdırap mı?






Bize aşk..

Bize aşk; zehir zemberek yaşanır diye öğretildi karşındakini zehirleyerek değil..
Bize aşktan bahsedilirken hesapsız sev diye tembih edildi.
Küçük hesaplar uğruna incitilmek bu yüzden kırmış olsa gerek bu kadar kalbimizi...
 Bize söylenenlerle yaşadıklarımız tutmadı o ayrı. İsyana hacet yok.
 Biz herkese aşk'ın bize öğretildiği gibi öğretilmediğini öğrenmiş bulunduk...
Kırılmak farklıymış,kızmaktan öte,hırpalanmaktan öte...Ağlayamıyor bile insan,bağıramıyor bile...
Oturduğun yerde dalıp gidiyorsun yüzünde ne idüğü belirsiz bir gülümseyle...
Annenin sana kalbi,dili kirli insandan uzak dur diyerek ne demek istediğini daha iyi anlıyorsun..
Biz insanları böyle bilmedik ki...
 Kırgınlık hat safhada,kızgınlık ona eşlik ediyor...Ama en kötüsü acıma duygusu...
Beddular etmek geliyor insanın içinden de bedduaya ne hacet kalbi kirlenmesin kimsenin dili kirlenmesin diye acıyarak dualar eder hale geliyorsun insanlara..
.Helal olsun diyebiliyorsun bir de.
.Kızınca taş üstünde taş bırakmayan bu kalbi,kızınca dualar ettirebilecek kadar temizlemiş birileri bu kalpten akıttığı gözyaşıyla...
Güven duygusunun yerini şüphe,sevginin yerini acıma duygusunun alması ve artık söyleyecek tek bir sözün bile kalmaması...
Sevmek bize böyle öğretilmedi ki..
Sevgi böylesine kirlendi mi? Bilemedik ki..Biz sevmekten başımızı kaldıramadık biz aşk'tan yorgun düştük..Sevgiler ne hale gelmiş takip edemedik...
Nazım'ın dizeleri kör etmiş gözümüzü..Biz bir başka sevdik o yüzden "başka" sevemedik...
Başka sevdik gör bak ne hale geldik...
Kusura bakma sevgili hakkımızı sana helal edemez hale geldik...

uykusuz monolog 2(şarkılar affedebilir mi?)

Şarkılar "özne"ye sadıktı her zaman,"özne" ise şarkılara hiç bir zaman sadık ve layık olamayacaktı...


Sağırdı "özne" işine gelmeyen bütün makamlara...
Bunu bilirdi şarkılar içlerinden bir ses söylerdi bunu onlara duymamazlıktan gelirlerdi,söylenmeye devam ederlerdi..
Başlarına gelecekleri bile bile raks ederlerdi..
Şarkılar her makamda ayrı bir güzel kandırırdı kendini..
sahibeleri her farklı makamda biraz daha yükselterek sesinin tonunu bir kez daha bastırırdı iç sesi...
Şarkılar emir kulu söylenmeye devam ederdi...
Sonra
"Özne"...
Şarklılar yine devam etti. Bu sefer biraz daha hüzünlü....
 "Özne" sonra yine...

Söylenmeye devam etti şarkılar...kanlarının son damlasına kadar tabir-i caizse..

"özne"...

Sustu sonra şarkılar..Fonda biraz hicaz kaldı...
Sözler zaten çoktan yitirdi de anlamını havada biraz rast kaldı...

Sessizlik sağır ediciydi..ne şarkıların birşey geldi ellerinden ne sahibenin ne "özne" nin..

Sustu artık şarkılar..hüzün artık hiç bir sese izin vermedi...

Kin tutamaz sahibe de şarkılar affeder mi?

Dokuz sekizlik..

Pencerenin kenarına oturmuş sokağı seyrediyorum.Evin içinde bir kahve kokusu var ki sormayın.Düşünmek sorgulamak istesemesende sorgulamaya zorluyor seni yüksek dozda kafeini solumak.


Kafeine teslim ettim kendimi artık nikotin eşlik edecek birazdan ona.Delirmeden fincanın dibini görebilirsem ne mutlu bana.
Uyarıcılarla aram iyidir zaten uyuşturuculara nazaran..
Sokağı seyrediyorum ritim aynı.Koşuşturmaca dokuz sekizlik,kaygılar dokuz sekizlik,mutluluklar,hüzünler alabildiğine dokuz sekizlik..
Yeteneksiz dansözler gibiyiz.Ritim kaçırıyoruz sürekli..
Sormadan edemiyorum vuruşların tınısına, yankısına bile izin vermeyecek kadar hızlı tüketmek yaşamı haksızlık değil mi yaşanmışlıklara yaşanacaklara yaşanan anlara?
Yaşama dair,yaşamaya dair,yaşanmışlıklara dair bir kaç söz etmek kimilerine göre fazla iddialı kimilerine göre fazla sıradan..
İddialı geliyor bana şu an,hakkını veremediğin şey hakkında konuşmak küstahlık gibi geliyor..
Ama konuşmazsam delireceğim.İlk kez küstah olmuyorum.Şu hayatı yaşadığımız ritmin küstah armonisi yanında benim küstahlığım hiç bir şey.
 Kalabalık bir yere gidiyorum sokağa atıyorum kendimi ritme ayak uydurmaya çalışırken bu ritmi eleştirmek biraz zor.
 Bir köşeye çekiliyorum yine nikotin ve kafein eşlik ediyor bana.
Görüntü,ses,koku,duygu herşey dokuz sekizlik.Yüz ifadeleri dokuz sekizlik,biradan alınan ilk yudum,sigaradan çekilen ilk nefes,,tatlıdan alınan ilk lokma hepsi dokuz sekizlik..Hızla yaşanan hiç bir şey anlamadan, ardında yorgunluğunu bırakan bir biçimde yaşanılıyor ve tüketiliyor bütün güzel şeyler bizi biz yapan şeyler.Herşey dokuz sekizlik bir hızda oluyor ve bitiyor.
Hislere odaklanıyorum kahvem bitmek üzere,düşüncelere dalıyorum sigara acıtmaya başladı ağzımı.
Neyi sindire sindire yaşıyoruz?.Hangi güzel şeyleri nefes alarak tek vuruşlarla gerçekten duyarak  yaşıyoruz?Hayatın tüm tatlarını güzel bir melodiye dönüştürerek yaşamayı beceremiyoruz..
Hava ön yargı kokuyor, kibir kokuyor,yorgunluk kokuyor.Bir müzik var kulak tırmalıyor.Ritim kaçıyor kaçtıkça. Yeteneksiz dansözleriz biz tam ritmi tutturacakken ışıklar sönüyor,müzik susuyor,perde kapanıyor.
Farkına vardığımız anda birşeylerin,hakkını vermeye karar verdiğimiz anda tüm insanı şeylerin iş işten geçmiş oluyor.
Amatör dansözleriz biz.En sonunda topuğumuz kırılıyor.

uykusuz monolog

Geceyi üç ettim sabahı zorluyorum.Kalp anlar ya bazı şeyleri hisseder ya o fasıldayım şimdi...Günışığıyla yüzleşebilir mi kalbimin kırıkları merak ediyorum. Geceyi üç ettim sabahı zorluyorum..
Camı açıyorum gece giriyor içeri sormadan havada ne kadar hüzün varsa cebine doldurup yanıma geliyor,"ben sana söylemiştim" ifadesi var yüzünde..Aldırmıyorum..
geceyi soluyorum hüzünlerine aldırmadan, bir koku var bu gece havada erguvan rengi...işte ona aldırmamak elde değil..
Aldırmıyorum yokluğuna, aldırmıyorum bu sessizliğe,aldırmıyorum hüzün kokan geceye de kırıp elime verdiğin sevgiler atsan atılmıyor satsan satılmıyor...
Aldırmıyorum gün ışığıyla ukalalıkta yarışıyorum her gün...her kahkaha bir gözyaşı,her kadeh bir hayalkırıklığı silermişcesine yaşıyorum..
Geceyi üç ettim bak geç oldu
Sabahı zorluyorum .
kızgınlıklarıma başımı yaslayıp, kalbime yalnızlığı bastırıyorum..
Aldırmıyorum hiçbirşeye de üzerime sensizliği örtüp ısınmayı beklemek her gece ağır geliyor...